Devlet… Güvenlik sağlayıcısı mı, ideolojik bir makine mi, yoksa şiddeti haklı gösteren bir üst otorite mi? Tarih boyunca filozoflar, hukukçular ve siyaset bilimciler devleti tanımlamaya çalıştı. Ancak en çarpıcı tanım, Weber’den geldi: “Devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde fiziksel şiddet kullanma tekeline sahip olan kurumdur.” Bu madde, devletin doğasını, işlevlerini ve sınırlarını sorguluyor.
Devlet, belirli bir coğrafyada yasa koyma, düzen sağlama, adalet dağıtma ve şiddet kullanma yetkisine sahip olan, kurumsallaşmış bir egemenlik yapısıdır.
Sadece bir kurum değil; aynı zamanda bir ideoloji, bir pratik ve bir inanç sistemidir.
Kimi için güvenlik demektir, kimi için korku.
İlksel Topluluklar: Ortak kararlar → kolektif yönetim
Tarım Devrimi: Mülkiyet, vergi, artı ürün → koruyucu güç ihtiyacı
İlk Devletler (Sümer, Mısır): Tanrısal meşruiyet + askeri güç
Modern Devlet: Ulus, sınır, hukuk, kimlik, bürokrasi
Devlet, tarih boyunca:
✅ Tanrı adına yönetti, sonra ulus adına yönetti,
✅ Şimdi ise genellikle hukuk ve anayasa adına yönetiyor.
“Modern devleti, meşru fiziksel şiddet kullanma tekeline sahip olan kurum olarak tanımlayabiliriz.”
Bu, devletin en ayırt edici özelliğidir. Çünkü birey için şiddet yasaktır, devlet için meşrudur.
✅ Asayişi sağlamak için cop
✅ İtaatsizliği bastırmak için gözaltı
✅ Savaşı meşrulaştırmak için ordu
✅ Vergi direncini bastırmak için mülke el koyma
Devlet şiddeti çoğu zaman:
✅ Hukukla perdelenir
✅ Medyayla meşrulaştırılır
✅ “Güvenlik” adı altında sunulur
Devletin elindeki şiddet, meşru göründüğü sürece görünmez olur.
Yasa yapar, adalet sağlar, yargı dağıtır.
(Ancak kimin için ve neye göre adalet?)
Vergi toplar, dağıtım yapar, sosyal hizmetler sağlar.
(Refah devleti mi, patron devleti mi?)
Eğitim, medya, din gibi kurumlarla vatandaşlık bilinci inşa eder.
(Sadakat mi öğretilir, eleştirel bilinç mi?)
Dış tehditlere karşı savunma, iç tehditlere karşı baskı.
(Savaş ve terör gerekçeleriyle genişleyen yetkiler)
✅ Devlet artık “saygı” değil; daha çok “mesafe” demek
✅ Geleneksel devlet kurumlarına güven düşerken, aktivizm, STK’lar ve dijital dayanışma ağları yükseliyor
✅ Güçlü devlet algısı yerini şeffaf, hesap verebilir devlet taleplerine bırakıyor
✅ Devletin “sınırsız baba” imajı yıkılıyor; genç kuşak, devleti işlevi kadar sorguluyor
“Neden devlet var?” değil, artık “Hangi devlet gerekli?” sorusu daha önemli.
Devlet, siyaset felsefesinin merkezî tartışma konularından biridir.
Felsefi açıdan devlet:
✅ İktidarın kimde ve ne şekilde meşrulaştığı,
✅ Toplumsal düzenin nasıl sağlandığı,
✅ Birey–toplum–otorite arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu soruları etrafında düşünülür.
Teokratik Devlet: Egemenlik ilahi kaynaklara dayandırılır (örneğin İran)
Monarşik Devlet: Egemenlik kalıtsal ve tek kişiye aittir (örneğin Ortaçağ Avrupa’sı)
Oligarşik Devlet: Güç küçük bir grubun elindedir
Demokratik Devlet: Halk egemenliği ilkesi esastır; temsil veya doğrudan katılım söz konusudur
Totaliter Devlet: Devlet, tüm toplumsal yaşamı belirleyici hâle gelir (örnek: Nazi Almanyası)
Sosyal Devlet: Refahı ve eşitliği önceleyen müdahaleci yapıdır (örnek: İskandinav modelleri)
Minimal Devlet: Müdahaleyi asgari düzeye çeken, yalnızca güvenlik ve mülkiyeti koruyan model (Nozick)
Devletin türü, sadece yönetim biçimi değil; yaşama biçimini de belirler.
Klasik kamu hukuku öğretisine göre bir devletin var olabilmesi için üç unsur zorunludur:
1. Millet (Nüfus):
– Aynı coğrafyada yaşayan bireyler topluluğu
– Vatandaşlık bağı ile devlete bağlılık kurulur
2. Ülke (Toprak):
– Sınırlarla belirlenmiş, üzerinde egemenlik kurulan kara, hava ve deniz sahası
3. Egemenlik (Hakimiyet):
– İçte bağımsızlık, dışta tanınırlık
– Yasa koyma, yürütme ve yargılama yetkilerinin tekel hâlinde elde tutulması
Devlet, bu üç unsur birleşmeden varlık kazanamaz. Eksik olan, “devlet benzeri oluşum” olur (örneğin fiili yönetimler, tanınmayan rejimler).
Devletin amacı felsefeye, ideolojiye ve tarihsel bağlama göre değişir. Ancak ortak payda şudur: Devlet, toplumsal düzeni ve bireysel güvenliği sağlamak için vardır.
Hobbes: Kaosu önlemek → mutlak güçle düzen
Locke: Doğal hakları korumak → özgürlük ve mülkiyet
Rousseau: Genel iradeyi temsil etmek → eşit yurttaşlık
Marx: Sınıf tahakkümünü sürdürmek → baskı aracı
Rawls: Adaletin dağıtımını sağlamak → fırsat eşitliği
Devletin amacı bazen korumak, bazen de biçimlendirmek olabilir.
Bu iki kavram sıkça karıştırılır, ama anlamları farklıdır:
Ülke (territory): Fiziksel coğrafyadır. Dağ, nehir, şehir, sınır demektir.
Devlet (state): Siyasal ve hukuksal yapıdır. Kurallar, kurumlar, egemenliktir.
Bir ülke, devletsiz olabilir (örneğin işgal altındaki topraklar).
Ama devlet, ülkesiz varlık gösteremez (toprak olmadan egemenlik kurulamaz).
Devlet: Süreklidir, kurumdur. Anayasaya ve hukuka dayanır.
Hükümet: Geçicidir, belirli süreyle yönetime gelen siyasal aktörlerdir.
Devlet → gemi
Hükümet → kaptan
Devlet, yapıdır. Hükümet, bu yapıyı işleten güncel siyasal organlardır. Bir hükümet değişir, ama devlet baki kalır (ya da kalmalıdır).
Modern devletin temel gelir kaynağı: Vergilerdir.
✅ Harçlar ve cezalar
✅ Kamu işletmelerinden gelen gelirler
✅ Dış borçlanma
✅ Doğal kaynak gelirleri (petrol, maden)
✅ Özelleştirme ve gayrimenkul satışları
✅ Vergi, devletin hem ekonomik hem ideolojik bir aracıdır. Ne kadar, nasıl ve kimden alındığı büyük bir adalet meselesidir.
Modern anayasal devlette üç kuvvet vardır:
1. Yasama:
– Kanunları yapar (Parlamento)
2. Yürütme:
– Devletin işleyişini sağlar (Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu vb.)
3. Yargı:
– Uyuşmazlıkları çözer, hukuku uygular (Bağımsız mahkemeler)
Bu güçler ayrılığına dayalı sistemlerde denge kurulur.
Güçler bir elde toplanırsa → otoriterlik baş gösterir.
Alman filozof Ernst Cassirer, “The Myth of the State” (1946) adlı eserinde,
devletin sadece bir kurum değil; bir anlatı, bir efsane, bir semboller bütünü olduğunu öne sürer.
✅ Modern insan, mitlerden koptuğunu sanırken, devlet ideolojisinin mitlerine tutulmuştur
✅ Devlet, özellikle totaliter sistemlerde, rasyonaliteyi değil; inancı ve imgeyi önceler
✅ Semboller (bayrak, marş, lider figürü), aklı değil duyguyu harekete geçirir
Cassirer, özellikle Nazi Almanyası’na karşı felsefi bir uyarı inşa eder:
“Devletin aklı yoksa, miti olur.”
Kitap Dünyasında
Leviathan – Thomas Hobbes: Devletin mutlak gücü
Disiplin ve Ceza – Michel Foucault: Devletin gözetimle inşa ettiği beden siyaseti
1984 – George Orwell: Devlet = Total kontrol
Kapitalizm ve Devlet Arasında – Charles Tilly: Devletin mafyavari karakteri
Devlet Kuramı – Althusser: İdeolojik aygıtlar olarak devlet kurumları
Sinemada ve Belgeselde
V for Vendetta – Direnişin devlete karşı etik gücü
The Lives of Others – Totaliter devletin mahremiyete sızışı
Citizenfour – NSA, gözetim devleti ve Snowden
Z (Costa-Gavras) – Askeri vesayet altındaki devletin çürümüşlüğü
Memories of Murder – Devletin göz yumduğu adaletsizlikler
Oyun Dünyasında
Papers, Please – Bürokratik devletin gri ahlaki alanları
Civilization serisi – Devlet inşası, ideoloji seçimi
Half-Life 2 – Otoriter rejimin teknolojiyle birleşmiş baskısı
This War of Mine – Devletin yokluğunda insan ve ahlak
Devlet, yalnızca bir yapı değil; bir hikâye, bir sözleşme, bir iddiadır. Şiddeti meşrulaştırdığı kadar düzeni de sağlar. Ama hangi düzende, kimin için, kime karşı?
“Devlet dediğin nedir ki?” diyenler için, cevap belki şudur: Bazen kalkan, bazen gölge, bazen de hedef.
Bu madde ilginizi çektiyse aşağıdakilere de göz atabilirsiniz: