İstiklâl Mahkemeleri mi, Erdoğan’ın ‘istikbâl’ mahkemeleri mi daha adil?

Türkiye'de iktidarlar, her zaman "yargıyı" aparat olarak kullanırlar, bu değişmez. Cumhuriyet'in kuruluşundan İstiklal Mahkemeleri'ne, 27 Mayıs yargısından 28 Şubat'a, 15 Temmuz'dan günümüze kadar yargı iktidarların sopası olarak kullanıldı. Erdoğan, yıllarca eleştirdiği yargı düzenini bugün kendisi sürdürüyor. Hangisi daha adil acaba?

AKP halk desteğini kaybettikçe devletin kurumları üzerinden iktidarını güce dayalı olarak sürdürmeye çalışıyor. Bunu kolluk gücünün eylemcilere ve muhaliflere uyguladığı şiddette, yargı kurumunun ise hukuku ayaklar altına alan kararlarında görebiliriz. Erdoğan, iktidardan gitmemek için kendini kolluk, yargı ve bürokrasiye teslim etti.

Erdoğan’ın yaptığını yıllarca Suriye’de Esad ailesi, Irak’ta Saddam ve Libya’da Kaddafi yaptı. Kolluk, bürokrasi ve yargı onların da kontrolündeydi. Ancak sonuç ortada. Bu güçlere sırtını dayamak ‘tek adamlara’ sadece kısa bir süre kazandırır ama mukadder sonlarını değiştirmez.

Bu yazıyı yazarken bir yandan okuduğum haber bile gerçeği gösteriyor. ‘Tek adam’ rejiminin sırtını dayadığı kolluk gücünü motive etmek için ‘para ödülü’ vereceği yazıyordu. Demek ki partinin gençlik kollarından ve Ülkü Ocakları’ndan toplanan kolluk gücüne bile ancak ‘ödülle’ istediklerini yaptırabiliyorlar. Bunların gideceğini anlayan bir kolluk ve yargı mukadder son geldiğinde onlara destek verir mi?

ASKERİN YAPAMADIĞINI YARGI TAMAMLADI…

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülkede bürokrasi, yargı ve özellikle askerler iktidara yön verdi. Yön belirlenmesinde sorun çıktığında ise devreye yargı girdi ve istedikleri yönde karar verdi. 1961 ihtilalini askerler yaptı ama idam kararlarını yargı verdi. Bu kararı verenler ülkede yıllarca lanetle anıldı. Darbeyi yaptıktan sonra idam kararını aldıranların siyasi ömürleri uzun sürmedi. Ülkede yapılan ilk seçimde gücünü yargı ve askeri bürokrasiden alanların etkisi kırıldı.

1980’lı yıllardan itibaren yargı, askeri bürokrasi sürekli iktidarla karşı karşıya geldi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Anayasa Mahkemesi’ne atadığı üye bile dönemin AYM Başkanı tarafından gerekli şartları taşımadığı gerekçesiyle görevine başlatılmadı. Özal, atanamayan üyenin yerine Sacit Adalı’yı atadı ve Adalı yıllarca demokratik kararlara imza attı.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri kanalıyla yıllarca terör davalarında delile bakılmadan ‘anayasal düzeni bozmaya’ yönelik eylemde bulunduğu gerekçesiyle binlerce Kürt gencine müebbet hapis cezası verildi. Normal bir hukuk düzeninde yargılansalar örgüt sempatizanlığından ceza almayacak gençlerin hayatlarının 30 yılını cezaevinde geçirdiler. 

Ülkede yıllarca başörtüsü sorunu yaşandı. Bunun sivil ayağının yanı sıra önemli oranda yargı ve askeri bürokrasi ayağı vardı. Başörtüsü yasağı uzun yıllar yargının ‘hukuka’ uygun karar vermemesi yüzünden gündemde kaldı ve binlerce genç kızın hayatını olumsuz etkiledi. Yargının hayatın olağan akışını engelleyen bu kararları bir gün geldi ortadan kaldırıldı. Başörtüsü yasağını kaldıran Danıştay üyesinin payına ise bu iyiliğinin karşılığını terör örgütü üyeliği iddiasıyla cezaevine gönderilmek düştü. 

İSTİKLAL MAHKEMELERİ

Yargının siyasi iktidarın bir aparatı olarak kullanılması aslında İstiklal Mahkemeleri ile başladı. Bu mahkemelere hakim olmayan kişiler atandı ve rejime muhalif olan herkes acımasız bir şekilde cezalandırıldı. Yazar Yılmaz Karakoyunlu’nun İzmir suikastı sonrasında yargılama sürecini anlattığı ‘Üç Aliler Divanı’ isimli kitabında yargının siyasetin aparatı haline geldiğinde hiçbir delile dayanmadan insanların idam sehpasını gönderildiğini muhteşem bir şekilde anlatır. Karakoyunlu, idam kararının verildiği akşam kararı veren Reşid Galip, Kılıç Ali, Kel Ali ve Necip Ali’ye Mercedes marka otomobil hediye edildiğini o ağdalı diliyle ne güzel anlatmıştı. 

Yıllarca İskilipli Atıf Hoca’nın Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli yazısı, şapka kanunundan önceden yayınlanmış olmasına rağmen idam edilmesi dilden dile aktarıldı. İslamcılar bunun üzerinden Atatürk ve rejimi sert bir dille eleştirdiler. Atıf Hoca’nın yasadan önce yayınladığı makale gerekçe gösterilerek asılmasını eleştirenler ise Ekrem İmamoğlu’nun 31 yıl önce aldığı diplomasının iptal edilmesine alkış tutuyorlar. Biraz tutarlı ve insaflı olun.

İSTİKLAL MAHKEMELERİ Mİ ERDOĞAN’IN MAHKEMELERİ Mİ?

Rejimin aparatı olan yargının kendisini nasıl cezalandırdığını Erdoğan çok iyi bilmesine rağmen rakiplerine karşı aynı yöntemi kullanması içine düştüğü aciz durumu gösteriyor. Erdoğan, yargı üzerinden rakiplerine yapacağı operasyonlarla kendisine olan nefreti biraz daha artırmaktan başka bir sonuç elde edemeyecek. 

15 Temmuz sonrasında oluşturulan yargı düzeni üzerinden hukuku ayaklar altına alan kararlara imza atıldı. Binlerce insan normal hukuk düzeninde ceza almak şöyle dursun sadece düşüncesini ifade ettiği için yıllarca cezaevinde kaldı. 

Şimdi o soruyu soralım: İslamcıların yıllarca eleştirdiği İstiklal Mahkemeleri ile AKP yargısı arasında fark var mı?

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com